HABERLER

ABD'YE İLK ATATÜRK HEYKELİ

Heykelin tahmini ağırlığı kaide hariç 3.5 ton.ABD’de ilk kez toplum liderlerinin girişimi ile bir parka ‘Atatürk Parkı’ adı verildi. Parka Atatürk Heykeli dikilecek. ‘Atatürk Parkı’ ismi, ABD’de Türklerin en yoğun yaşadığı bölgelerden biri olan New Jersey eyaletinin J. Paterson kentindeki bir parka verildi.

Şimdi sıra parka Atatürk Heykeli’nin konulmasına geldi. Önümüzdeki aylarda başlayacak olan çevre düzenlemesi ile parkın yeni görünümü Türk Toplumu’na sunulacak. Parkın çevre düzenlemesi ve ardından inşaatı bittikten sonra parka Atatürk Heykeli dikilecek. Heykel Yalova Belediyesi’nin sponsorluğunda yapıldı ve park bittikten sonra Nisan ayı başında yerine konacak.

Türkiye ve Atatürk düşmanları tarafından zarar görmemesi için uzun süredir büyük sessizlik içinde yürütülen çalışma sonunda hayat buldu ve yaklaşık yarım asırdır ABD’de bulunan Türk Amerikan Toplumu’nun en büyük projesi gerçekleşti.

Önümüzdeki aylarda parkın peyzaj düzenlenmesine başlanacak. Daha sonra parkın duvar, ışıklandırma vb sistemi bitirilecek. En son aşamada tahmini ağırlığı kaide hariç 3.5 ton olan Atatürk Heykeli parka dikilecek.
Parka konulacak olan yaklaşık 3.5 tonluk Atatürk Heykeli Yalova Belediyesi tarafından yaptırıldı. Heykel hazır ve ABD’ye gelmeyi bekliyor. Heykelin yapımından ABD’ye teslimine kadar tüm masraflarını Yalova Belediyesi karşılıyor.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
ATATÜRK CADDESİ GİTTİ, DÜNÜRÜN BULVARI GELDİ

AKP’li Belediye Başkanı’nın yaptığı bulvara dünürünün adını vermesi tepki çekti.Muğla’nın Kavaklıdere İlçesi’ne bağlı Menteşe Beldesi’nde AKP‘li Belediye Başkanı Mesut Karataş’ın, 4 yıl önce 800 metre uzunluğundaki Atatürk Caddesi’nin 30 metrelik bölümünü bulvara dönüştürüp, buraya AKP İl Yönetim Kurulu üyesi olan dünürünün adını vermesine tepkiler sürüyor.

Mustafa Er Bulvarı tabelasının önünde toplanan MHP ve CHP belde başkanları, belediyenin MHP’li Meclis üyeleri durumun düzeltilmesi için ortak çağrıda bulundu. ‘Atatürk’ adını beldeden çıkarmaya çalıştığı eleştirilerine hedef olan Başkan Karataş ise “AKP’liyim ama rakımı içer, oyunumu oynar, namazımı da kılarım. Atatürk ve Cumhuriyet’e laf uzatanın dilini keserim” dedi.

Menteşe Beldesi’ndeki 2006 yılı Aralık ayı belediye meclisi toplantısında, 38 yıldır kullanılan, 800 metre uzunluğundaki Atatürk Caddesi’nde yeni bir düzenleme yapılması kararlaştırıldı. Caddenin, Menteşe girişinden başlayıp 30 metre devam eden bölümünün bulvara dönüştürülmesi, bu bulvara da Belediye Başkanı Mesut Karataş’ın dünürü, AKP İl Yönetim Kurulu üyesi müteahhit Mustafa Er’in adının verilmesi uygun görüldü. Karar, meclisteki 4 MHP’li üyenin ret oyuna karşılık 5 AKP’li üyenin oluruyla kabul
edildi. Atatürk Caddesi’nin belde girişinden başlayan bölümü Mustafa Er Bulvarı adını aldı.

Üç dönem belediye meclis üyeliği yapan MHP’li Cemal Dönmez, “38 yıllık caddede tadilat yapıp girişi genişlettiler. Caddenin girişine Mustafa Er Bulvarı yazdılar. 30 metrelik bulvar nerede görülmüş. Amaç Atatürk’ün adını ortadan kaldırmak. Başkan Karataş bu teklifi getirdiğinde Ata’mızın adının kaldırılarak, yerine AKP‘li müteahhit Mustafa Er’in üstelik bulvar olarak adının verilmesine şiddetle karşı çıktık. Güya 30 metrelik bulvar yapmış oldular. Beldenin girişinden itibaren hiçbir bölünme sapma olmayan bulvarın ismi değiştirildi. Atatürk Caddesi tabelası çıkarıldı, caddenin ortasındaki tabela ise badanayla belli belirsiz hale getirildi. Belde halkının büyük bölümü Atatürk’ün isminin yerine Mustafa Er’inkinin konulmasınatepki gösteriyor. Oranın eskisi gibi Atatürk Caddesi olarak kalmasını istiyoruz.

Hem başkanın dünürü, hem de AKP’li yönetici olan Er’in adını dev panoya koyup Atatürk’ün adını silmeye çalışanlara karşı gerekirse hukuk mücadelesi başlatacağız. Bunları belirten 40 imzalı dilekçeyi belediyeye verdik” diye konuştu.

AKP’li Başkan Karataş ise “.... Mustafa Er dünürüm olur ama aynı zamanda beldemize birçok konuda maddi ve manevi yardımları olmuştur. Beldemize hizmet eden bir kişinin adını bir bulvara vermişsek ne olmuş. Dünürüm beldeme bir çivi çaktıysa ben onun heykelini de dikerim.” dedi.

Menteşe Yağlı Güreşleri’nde üç kez ağa seçilen ve AKP İl Yönetim Kurulu üyesi Mustafa Er ise adının verildiği bulvarla ilgili yaşanan sıkıntıyı ilk kez duyduğunu savundu. Er, “.... ben Atatürk’ün adının önüne geçecek kadar bir şey yapmadığım gibi bu davranışı asla doğru bulmuyorum. Ben adım bir yerlere verilsin diye yardım yapmıyorum. Belediye hemen o tabelayı söksün Ulu Önder’imizin adına yakışır bir levhayı adımın olduğu yere koysun. Yoksa onlara hakkımı helal etmem. Adımın böyle bir olaya karışmasından büyük üzüntü duyuyorum” diye konuştu.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

KÜRESEL EKONOMİK KRİZ

Dünyanın en iyi beş ekonomistinden biri olarak gösterilen Harvard Üniversitesi profesörü Kenneth Rogoff geçen hafta BBC’de bir açık oturuma katıldı.İşte Rogoff’un şok sözleri!

Türkiye kriz yokmuş gibi davranıyor ama kriz giderek daha fazla etkili olmaya başladı. 2001 krizinden farklı olarak uçuruma yuvarlanan Türkiye’nin çevresinde tutunabileceği bir dal da yok. Çünkü herkes kendi derdinde. BDDK’nın verdiği rakamlara göre 2 milyon 100 bin kredi kartı veya tüketici kredisi ödenmiyor ve bankalar bunlar için takibe başladılar. Bu rakam çığ gibi büyüyecek. İşsiz sayısı 2 milyon 900 bin. Sonbahardan bu yana işini kaybedenlerin sayısı yarım milyonun üzerinde. Bu verdiğim rakamlar 10 günlük. Bugün durum daha da vahim olabilir. IMF ile görüşmeler önce e-posta düzeyine indi ardından da kesildi. Kamu rakamları geçen aya kadar iyi gidiyordu ama geçen ay verilen açık 5 ay için öngörülen kadar çıkınca orada da olumsuz sinyaller gelmeye başladı.

Durum giderek vahimleşecek. Piyasalar durunca kamu maliyesi de duracak. Vergilerin yüzde 70’i dolaylı vergi. Piyasada hareket yoksa vergi de yok demek olduğu için, devletin gelirleri acımasızca düşecek. Rogoff açık oturumda gelişmekte olan ülkeler için son derece olumsuz bir tablo çizdi. Gelişmekte olan ülkelerden bazılarının iflas edebileceklerini anlattı.

Aslında bir Türkiye dostu olan Rogoff Türkiye’nin iflasın eşiğinde olduğunu ama bunun farkında olmadığını söylüyor. Rakamlar da Rogoff’u haklı çıkaracak cinsten. Habertürk Ekonomi Servisi’nin yaptığı hesaba gore 2008’in 3. çeyreğinde Türkiye’nin dış borç tablosu şöyle:

Kamu borçları: 78,7 milyar dolar
TCMB borçları: 14,3 milyar dolar
Özel sektör borçları: 196.2 milyar dolar

Türkiye seçime kilitlenmiş, olan bitenin farkında değil. Başbakanımız gazeteleri okumayın, inanmayın diyor. Başbakan Erdoğan “gazetelerı okumayın” diyerek durumu kurtarmaya çalışıyor. Bence okumak lazım. Herkesten çok da Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın okuması lazım. Mesela bu yazıyı.

Belki bu da bir yöntem. Dedemin yöntemi. Rahmetli dedem hiç doktora gitmezdi. “Niye” diye sorduğumda yanıtına çok gülerdim.. “Hastasın derlerse moralim bozulur” derdi. Hastalanınca kendini tedavi ederdi. Bitki kaynatır, sağına soluna bal sürerdi. Damarları açmak için viski içerdi. Son gününde beraberdik. “Bak” dedi “Sapasağlam gidiyorum. Hiç doktora gitmeden, hiç hasta olmadan. Bir kez bile bir reçete okumadan” .

Hiç bilmedik neden öldüğünü.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

YENİ KİMLİK KARTLARIMIZ

Nüfus cüzdanında devrim gibi yenilik. Tek kimlik kartına dünyalar sığdırıldı. Kartta güvenlik önlemleri üst düzeyde. TÜBİTAK tarafından tamamen milli olanaklar kullanılarak geliştirilen ve 2010’dan itibaren nüfus cüzdanının yerine kullanılması hedeflenen akıllı kimlik kartları, kopyalanma riskine karşı görünürde 7 üstün güvenirlikli önlemle korunuyor.

Akıllı kart en başta akıllı kart tabanlı ulusal kimlik kartı olarak nüfus cüzdanının yerini alacak, kartın ayrıca sürücü belgesi, pasaport, e-devlet uygulamalarında kimlik doğrulama amaçlı bir belge olacak ve SSK karnesi, Sağlık Bakanlığı sertifikalarında, Maliye Bakanlığının vergi uygulamalarında da kullanılabilecek. AKİS tabanlı benzer akıllı kartlar şehir kartları, kontörlü kartlar gibi belediye uygulamalarında da kullanılabilecek.

Akıllı kimlik kartının tamamen yerli kaynak ve mühendislerle son şifreleme teknolojisi kullanılarak ve uluslararası standartlara uygun yapıldığını belirten TÜBİTAK, kartın “taklit edilemez” ve “tahrip ya da tahrif edildiğinde değişikliğin algılanmasına imkan veren güvenlik özelliklerinin” bulunduğunu belirtti.


Akıllı kart üzerindeki ve çip içerisindeki bilgiler elektronik ortamda, kriptografik yöntem denilen güvenlik özellikleriyle korunuyor, bu yöntem sayesinde kartın mükerrer basımı engellenebiliyor, Merkezi Nüfus İdaresi Sistemine (MERNİS) erişimle yazım hatalarının önüne geçilebiliyor.

Kimlik doğrulama için özel yazılımlara sahip kartın ayrıca pin ve puk kodları bulunuyor, ve yasanın çıkması halinde hazır olan parmak izi teknolojisi de eklenebilecek.

Parmak izi, iris tanıma gibi bilgilerin Avrupa Birliği kriterlerine göre bilgisayarların veri tabanlarında saklanması yasak olduğu için de parmak izi şifresi kartın içinde saklanıyor.Türkiye’nin akıllı kart teknolojisinde Avrupa Birliğine üye pek çok ülkeden daha ileri bir aşamaya geldiğini belirten TÜBİTAK yetkilileri, ABD’deki kart teknolojisinin ise çip değil, optik tanıma üzerine kurulu olduğunu söylediler.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

ALTIN ELBİSELİ ADAM

1970 yılında, Kazakistan’da Alma-Ata’nın 50 km . kuzeyinde bulunan Esik kasabasında, garaj yapmak ve yol açmak için alçak bir tepenin düzeltilmesine karar verildi ve kazı başladı. Kazı yapılırken kullanılan araç büyük bir kayaya çarptı, işçiler, bunun işlenmiş bir kaya olduğunu gördüler. Burada inceleme yapan arkeologlar tarihi bir eserle karşılaştıklarını gördüler.

O tepe bir höyüktü. Höyüğü açan arkeologlar muhteşem bir mezarla karşılaştılar. Mısır piramitlerindeki firavun odasını andıran, her tarafı kapalı, süslü kayalarla yapılmış bir oda idi ve içi pırıl pırıl altın eşya ile doluydu. Altın olmayan eşyalar da çoktu.

En göz alıcı ve harika nitelikteki eşya, altından yapılmış bir elbise idi. Çizmesinden başlığına, kemerinden kılıçlarına kadar her şeyi saf altın olan bir elbise. Başlığı ok ve tuğlarla süslü. Alın hizasında koç, geyik ve at kabartmaları var. Bu kabartmalara, kama kılıfında ve öteki eşyalarda da rastlanıyor. Belindeki kemerin solunda bir kılıç, sağında ise bir kama asılı. Ceketin altındaki düz pantolonun paçaları çizmenin içine giriyor. Ceket, yüzlerce üçgen altının birleştirilmesinden meydana gelmiş, çorabın çizme ile diz kemiği arasında kalan kısmında yine üçgen parçalar, çizmede ise dörtgen parçalar var.

Tarihçiler bu elbisenin M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış bir Türk tiginine (prensine) ait olduğunu söylüyor, fakat tiginin kimliğini henüz bilemiyorlar. Onun için yazılarda adı “Altın Elbiseli Adam” olarak geçiyor. Halen Alma-Ata müzesinde bulunan bu elbise ve diğer eşyalar, 25 asırlık geçmişten Türk tarihine ışık tutan belgelerdir. Saf altından yapılan böyle bir elbise dünyanın başka hiçbir yerinde yoktur.


Mezarda, 4.800 parça altından başka, tabakları, vazoları, kepçeleri, ayna ve tarak kılıflarını, gümüş kaşıkları inceleyen tarihçiler,bunların, M.Ö. 5. yüzyıla ait yüksek bir medeniyetin ürünleri veya belgeleri olduğunu oybirliği ile kabul ediyorlar. Bu yüksek medeniyetin kurucuları, Çin baskısı ile Altaylardan kalkıp bugünkü Kazakistan bölgesine gelerek yerleşen ve ‘Sakalar’ olarak anılan bir Türk kavmidir.

Sakalar, M.Ö. 8. ve 4. yüzyıllar arasında, önce Tiyanşan’da, sonra da güneybatı Asya’da yaşayan Turanî kavimler topluluğuna verilen bir addır. Daha sonra bunlara İran kökenli Soğdlar da karışmıştır. Fergana, Kaşgar, Aral Gölü, Hazar Denizi arasındaki alanda ve bugünkü Rusya’nın güneyinde kalan yerlerde hâkimiyet kurmuşlardı. Bunların inanışları, ölü gömme törenleri ve örfleri, Altaylılarınkinin aynı idi. Hunların ve Göktürklerin âdetlerine de uyuyordu. Bir yandan İranlıların, öte yandan Çinlilerin sürekli baskılarınauğrayan Sakalar, M.Ö.4. yüzyılda devlet olarak ortadan kaldırıldılar. Bugün Yakut Türkleri kendilerine ‘Saka’ demektedirler.

Altın Elbiseli Adam’ın mezarında bulunan en değerli şey ne bu altınlardır, ne de diğer eşyalar. Bu mezarda bulunan en değerli tarihi belge, yarısı kırık bir kabın üzerindeki 26 harflik iki satır yazıdır. Bu yazı, tarih bilimine,
özellikle Türk tarihine ışık tutan, yeni boyutlar kazandıran bir belgedir.

Bugüne kadar bilinen en eski Türk yazısı, Yenisey ve Orhun anıtlarındaki yazılardı ve bunlar zamanımızdan ondört asır geriye uzanıyordu. Oysa, Esik’teki mezarda bulunan bu yazı 25 asırlık bir belge idi.

Sovyet tarihçilerinin okuduğu 26 harflik yazının anlamı şudur:

“TİGİN 23’ÜNDE ÖLDÜ.
ESİK HALKININ BAŞI SAĞ OLSUN.”

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

AMELİYATTA İFTAR MOLASI

İstanbul İl Sağlık Müdürü Ali İhsan Dokucu’nun, bir hastasının ameliyatını yarım bırakıp, oruç açmaya gitmesi Sağlık Bakanı Recep Akdağ tarafından ‘’Normal’’ bulundu.

Tunceli Bağımsız milletvekili Kamer Genç, yaklaşık 7 ay önce İstanbul Sağlık Müdürlüğü görevine atanan Doçent Dokucu’nun, Şişli Etfal Eğitim Hastanesi başhekimiyken, 3,5 yaşındaki bir çocuğun ameliyatına ara verip oruç açmaya gittiğini söyledi. Genç konuyu Meclis’e getirdi ve „İşte bu iktidarın belli bir yere getirdiği insanların niteliği… Ameliyat masasındayken, ezan okundu diye oruç açmaya koşan bir hekim Sağlık Müdürü yapıldı“ dedi. Sağlık Bakan Recep Akdağ ise Genç’i yanıtladı ve hekimlerin uzun süren ameliyatlarda mola verdiklerini belirtti.

Dokucu, 11 Ekim 2006 günü Şişli Etfal Hastanesi Başhekimiyken, 3.5 yaşındaki Aslı Yeter adlı kız çocuğunu ameliyat masasında bırakarak oruç açmaya gitti. Küçük kız iftar yemeği boyunca ameliyat masasında karnı açık halde anestezi altında bekledi. Doktor orucunu açtıktan sonra ameliyathaneye dönerek operasyonu tamamladı.

Aslı Yeter doğuştan meydana gelen bir anomali nedeniyle idrarını tutamıyordu. Ameliyat 9 saat sürdü. ‘’Yangın bile çıksa, doktor hastasını ameliyat masasında bırakmaz’’ diyen konunun uzmanı hekimler şu bilgileri verdiler:

Aklıbaşında, hastası için yüklendiği sorumluluğun bilincinde cerrahlar, çok mecbur kalınmadıkça ameliyata kesinlikle ara vermezler, çünkü hastanın (özellikle de çocuk yaştaki hastanın) narkozda kalma süresinin olabildiğince kısa tutulması çok önemlidir.

Ayrıca, ameliyata girecek cerrahın, bedenen ve zihinen %100 formda olması gerekir ki, ameliyatta yapılacak hata oranı sıfır veya sıfıra yakın olsun. Oruçlu bir insan için bu söylenemeyeceği gibi, dinimiz de bu gibi durumlarda oruç tutmayı doğru bulmaz.

Kısaca, sayın Dr. Dokucu ya, oruçluyken çalışmamalıydı, ya da başka seçeneği yok idiyse, orucunu daha sonra açmalıydı. Dinimiz de, insan hayatına saygı da bunu gerektirir.

Üzülerek belirtmek gerekir ki, İslamı kendi tekellerinde gören bu hükümet dinimizi de tahrif edebilecek kadar pervasız davranışlar içersinde.